Musa Eroğlu(Bir Ses, Bir Nefes).
Tarih: Saturday, August 23 2008 @ 07:46:28 EEST
Konu:


 23 08 2008 C u m a r t e s i  Saat 21:00 de "Bir Ses, Bir Nefes" de 'Musa Eroğlu' Türküleri, Bize evlerimize yüreklerimize konuk olacak,TümTürkü sevenleri bekliyorum

  

Sevgili Dostlar
Radyo Zengin’de ‘Her gün Bir Ozan’ programımızda bir ay boyunca 30 kadar hakka yürüyen ozanlarımızı andık, her akşam saat 21:00 - 22:00 arası bu güzel sesleri, nefesleri sizlerin evlerinize, yüreklerinize konuk ettik. Kâh güldük, kâh ağladık, kâh oynadık, katılımlarınızla Radyo Zengin’i onurlandırdınız, bizleri mutlu ettiniz. Artık hayatta olan ozan, sanatçı ses ve nefeslerimizi “Bir Ses, Bir Nefes” adı altında yine, birer gün ara ile dönüşümlü olarak “Bir Türkü, Bir Hikâye” adı altında hikâyeli türkülere yer vereceğiz Hikâyeli türkülerde ana kumanda da yayıncımız Aliye Budak, 'Bir Ses, Bir Nefes' programımızda ben Mazlum Zengin olacağım Türkülerde, Şiirlerde buluşmak üzere katılımlarınızı bekliyoruz, Türkü güzelliğinde Şiir sıcaklığında günler diliyorum



 

Musa Eroğlu 

1946 yılında İçel'in Mut Kazası'nda doğmuşum. Ortaöğrenimimi Mut'ta tamamladım. Mut'ta eğitmenler çoktu, o zamanlar. 1953'lerde, 2500 nüfuslu bir ilçeydi, Mut. Bizim köy Kumaçkuru Köyü. 1870'lerde Malatya'dan Adana'ya gelenlerin, C u mhuriyet öncesi siyasal yapının verdiği bir görüntünün yansımaları olan uçbeyliklerin teşekkülüyle oluşmuş bir yerleşim vardı. Hatta bizimkiler sanki burada beylerin olması gibi bir durum varmışçasına, buralara "üçbeylik, üçbeyler" derlerdi. Bu yerleşim alanından bizim köye sekiz km. bir mesafe vardır. O zamanlar davar güderek aileme katkıda bulunuyordum. O tarihlerde C u martesi öğlene kadar okullar açıktı. Bir pazarımız vardı. Pazartesi günleri davar güdüyordum. İki gün çalıştığımda, on kuruş para alıyordum. Ortaokullarda hocalarımız yöresel unsurlara, folklora, oyunlara çok önem veriyorlardı. Ortaokuldayken bir müsamerede bana "Karacaoğlan"ı oynatmışlardı. 

   Saz çalıyordum. Saz çalma babadan-dededen kalma gelenekti, aslında. Bunu öğrenmek adeta zorunluluktu. Esasında bizim köyün dışında, Mut'tun diğer köylerinde saz çalmak-türkü söylemek pek yoktu. Yörede "Karacaoğlan"la ilgili geleneği, şenliği sürdüren bir köydü, bizimkisi. Çevrede davul-zurna dışında müzikal pek bir renklilik yoktu. O yüzden bizim köy biraz da dışlanmıştı, çevre köylerce. O Karacaoğlan şenliğindeki rolüm, beni çok etkiledi ve böyle sürüp gitti. Sürekli çalışarak, kendimi geliştirerek sanatımı bugünlere getirdim. Bu sanat ve her sanat için bir ömür yetmez aslında. Bir altyapı zaruri, okul zaruri tabii eğitim temel zaruriyet. Mut'ta bir folklor gurubu oluşturuldu. Ben orada görev aldım. O Karacaoğlan oyununun, beni peşinden sürükleyen o oyunun peşinden gittim hep.

   Gezebildiğim bölgelerde, Trakya hariç, Anadolu'nun birçok köyüne ulaştım. Sadece Çorum'da 340 köy gezdim. Anadolu'da gördüğüm şu; yaşamların inançların yüzde doksanı ortak. Gelenek ve görenekleri ortak. Yani ortak bir kültürleri var. Anadolu'daki kültür zamanla bir mozaiğe dönüşmüş. Biz kendi gelenek ve göreneklerimizi "şehirli kalıbı" içine oturtmaya çalışmışız. Şehirle özdeşleştirmeye çalışmışız. Halbuki, çok uzunca bir evrim bu. Belki göçebe yaşamı şehirli için garip gelebilir; ama şehirlinin büyük kısmı huzursuzdur, yaşamından. Kırsal alandan şehre göçte, yozlaşma yaşamış. Alt yapıya uyum yok. Sorunlar çok. Dil mesela, hiçbir zaman köydeki, obadaki, yayladaki insan şehirdekiler gibi konuşamaz. Konuşması da beklenemez. Benim için bile bu böyledir. Şehir bambaşka, şehircilik bambaşka bir şeydir. Bu taşınmayla gelen insanlar, korunmuyor. Kurban Bayramı'nda apartmanda kurban kesen insanının çaresizliğini düşünün. Halbuki o insan köydeyken, bunu çok doğal ve rahat yapıyordu. O kültür şehre taşınmamış demek ki. Kültürel öğeler budanmaya başladığı zaman, o güzel türkülerle yoğrulan insanların ileriye doğru bakışları da törpülenmiştir. Bu yüzden boşluktadır. Köyde doğmuş, büyümüş, olan biri olarak, her sene köyümü ziyaret ederim. Bu bir hasrettir. Bunu hiç ihmal etmedim. Şimdi köyle şehir, şehirli ve köy kökenliler arasında bir kopukluk var. Keşke bu kopukluk giderilebilse. Böyle bir toplumda müzikle, gelenekle, türkü de törpülenir.

   Anadolu'daki müzik formu incelenirse, Ege Bölgesi'nde geniş bir müzik formu olduğu görürüz. Mesela o zeybeklerdeki incelikler, etimolojik yapıdaki güzellik, estetik ne kadar hoş. Sözler çok az, müzik daha fazla. İç Anadolu'da sözler daha fazla, müzik daha az. Ege ve Karadeniz: Ege'de, ihtiyaçtan dolayı (sosyolojik nedenlerden taassuptan filan kaynaklanan) müzikli renklilik çeşitlilik var. Bunu çalıyor. Daha evvel ne yapıyor? Boğaz havası dediğimiz bir şey var. İlk önce havasıyla yüksek perdeden ihtiyaçlarını seslendiriyor. Bu ihtiyaç, bir alt yapıdan doğuyor. 30-40 bin kişilik konserler yapılıyordu, Ege'de. Müziklerin bu kadar çeşitli olmasının Grek Kültürü'yle mutlaka bir ilgisi var. Rodos'tan, Girit'ten derlenen türkülere baktığımız zaman, sadece sözleri farklı. Yunanca söylüyor, biz burada onun Türkçesi'ni söylüyoruz. Bu müzik, bu halkın alt yapısının rafineliğinin yansımasıdır. Doğu Anadolu'da ise, iki veya üç dört sesten oluşuyor melodiler. İç Anadolu'da da daha az. Karadeniz'de geçmişteki Pontusların torunları vardır. Ama bir kemençenin çalımı, hiç de küçümsenecek bir şey değil. Tüm Anadolu'nun incelenmesi gerekiyor yani teker teker.

   1965'teki iki tane 45'lik yaptım. Dinsel motifli şeyler okumuştum. O günden bugüne 1979'de bir uzunçalar yaptım. 15 tane kaset yaptım. 45'likleri sayamıyorum. Daha fazla. Ayrıca sanatçı kardeşlerimle yaptığım ortak çalışmalar da oldu. 8 kaset var. "Muhabbet" adını vermiştik adına. En son Arif Sağ'la resital şeklinde yapmıştık. Bir de en son UNESCO için bir çalışma yaptım. UNESCO'dan Henri le'Comte isimli bir Asya müzikleri araştırmacısı, sürekli gezilerle, incelemelerle müzik çalışmaları yapıyor. Bütün Türki ***huriyetler'inde çalınan müzik araçlarının çoğunun CD'lerini yapmış, kayıtları kendisi yapıyor. Benimle de bağlantıya geçti ve benimle de CD çalışması yaptı. 1980'li yıllardan itibaren müzik yönetmenliklerim var. Birçok müzisyenin yetişmesinde katkılarım vardır. Anadolu'daki semahların kaybolmaması için, "Bin Yıllık Yürüyüş" isimli 90 dakikalık 2 CD semahları yaptım. Ticari amaçlı değildir bu. İleriye kalabilmesi için kaybolmasın diye. Bunu halk kültürüne bir katkı olarak görüyorum. Bunları yaşama geçirmek için, 1980'den(1983) sonra insanlara bağlama felsefesini öğretmek için de bir dershane açtım.



Büyük usta Musa Eroğlu'nun halk müziğinde kaynak kişi, derlemeci ve besteci olarak eserleri mevcuttur bunlardan bazıları:

Kaynaklık ettiği türküler
Bir kere uğradım hakkın cemine, Bulut bulut üstüne, Ceviz arasında vardır evimiz, Geyinmiş kuşanmış yayladan gelir, Kullar olam seni doğuran anaya, Şu dağların yükseğine erseler, Şu yüce dağların karı eridi, Yatamadım gasavetten meraktan...
Derlediği türküler
Emirdağı Birbirine Ulalı, Dost Bağının Meyvaları Erişti...
Bestelediği türküler
Gönlümüze Yar Düşünce, Hey Erenler Pazarım Var, Mihriban, Telli turnam, Yol ver dağlar...

CANDAN İÇERİ

rulmet deryasında kapıldım sele
girdim bir mekana candan içeri
saki kıl gönlünü dalma hayale
girdim bir mekana candan içeri

haktır ilahidir çaldık alemi
söyleyip de verdi zata selamı
lütfi ihsan etti devri alemi
gördüm bir mekanı candan içeri

haki pay eyledi pir divanına
yüz sürdüm oturdum pir dergahına
kemer besteyleyip durdum darına
durdum bir mekana candan içeri

ÇAĞIRIRIM DOST

söz-müzik : MUSA EROĞLU

bakıp cemali yare
çağırırım dost dost
dil oldu pare pare
çağırırım dost dost

mesçitte, meyhanede
hanede, viranede
Kabe'de, puthanede
çağırırım dost dost

gördüğüm hep dost yüzü
ondan ayırmam gözü
Kabe'dir dostun yüzü
çağırırım dost dost

gelmişim dost dilinden
toplayarak gülünden
Niyazi'nin dilinden
çağırırım dost dost

ACI ÖLÜM

söz-müzik : SIDDIKDOĞAN

acı ölüm genc ölüm
bu nasıl gitmek gülüm
kara haber tez duyulur
kırdın kanadım kolum

giden yolunan gitti
esen yelinen gitti
feryadı bizde kaldı
solan gülünen gitti

yollarda kaldı gözüm
eridi aktı özüm
kaybettim yavrumu
ondan ağlıyor sazım

giden yolunan gitti
esen yelinen gitti
feryadı bizde kaldı
solan gülünen gitti

ANADOLU'YA AĞIT

uyansın dedikçe uykuya daldın
yanar Anadolu'm sana yanarım
uygarlık yolunda hep geri kaldın
yanar Anadolu'm sana yanarım

.
dostluk köprülerin yıkılır oldu
zalımın zulmuna bakılır oldu
ozanın yazanın yakılır oldu
yanar Anadolu'm sana yanarım

halkı için Pir Sultan'lar asıldı
gönül defterine bir bir yazıldı
boşuna mı Nesimi'ler yüzüldü
yanar Anadolu'm sana yanarım

.
Çağan Ali'm direnmektir her demin
kaptan sürememiş su almış gemin
tek çare başına geçmek dümenin
yanar Anadolu'm sana yanarım

BEN BU AŞKIN ÇİLESİNİ

ben bu aşkın çilesini leyli leyli
yanar çektim tüter çektim amman amman
yedim bunca sillesini ya dost ya dost
bülbül gibi öter çektim amman amman

dizgin ettim gönül atı aman aman
dolanıram yedi katı leyli leyli
yalan dünya meşagati leyli leyli
gah yanar gah tüter çektim amman amman

Seyrani bilmem mert midir amman amman
canan cana cömert midir amman amman
Eyyub'un derdi dert midir leyli leyli
ben ondan beş beter çektim leyli leyli

BENİM GİBİ

söz-müzik : AŞIK BEYHANİ

beni dertlere bıraktın, yüreğimi nara yaktın
sende mi canından bıktın, benim gibi benim gibi
benim gibi benim gibi, söyle var mı benim gibi

yüreğinde yara var mı, dertlilere çare var mı
böyle bahtı kara var mı benim gibi benim gibi
benim gibi benim gibi, söyle var mı benim gibi

Beyhani'yim dertli oldum, açmadan sarardım soldum
kendine bir yar mı buldun benim gibi benim gibi
benim gibi benim gibi, söyle var mı benim gibi

CAHİLLER GÖREMEZ HAK DERGAHINI

gel beri gel beri divane gezme
fark eyle mürşüdü, var kapısına
terk eyle benliğin, kalma gümanda
özünü teslim et pir kapısına

kim ki fehm eyledi şahlar şahını
bunca mümünlerin kıble gahını
cahiller göremez hak dergahını
kamiller diizildi er kapısına

Sıtkı'yım bu sözüm alana öğüt
gönül kervanını dergaha yürüt
evladı hünkarda var bir deman tut
sakın hizmet etme kör kapısına

FELEK ÇAKMAĞINI ÜSTÜME ÇAKTI

söz müzik : ERZURUMLU EMRAH

felek çakmağını üstüme çaktı
beni bir onulmaz derde bıraktı
vücudum şehrini odlara yaktı
yandım ataşına su leyli leyli

felek çakmağını eyledi çengel
dosta gidem dedim koymuyor engel
ölürsem sevdiğim üstüme sen gel
gözün yaşı ile yu leyli leyli

her an dilimizde dostun kelamı
uğra dost köyüne eyle selamı
tenhada bulursan Emrah cananı
daim ezberimde o leyli leyli
tenhada bulursan dost Pir Sultan'ı
daim ezberimde o leyli leyli



Gönderen Mazlum Zengin Web Sitesi
http:/www.mazlumzengin.com

Bu Hikayenin URL'i:
http:/www.mazlumzengin.com/modules.php?name=News&op=NEArticle&sid=318