Büyük usta Ruhi Su'yu saygıyla anıyoruz
Türküleri Yakan Halklar
Kitapları Yakanlardan
Daha Güçlüdür
Ruhi Su, bundan on altı yıl önce 20 Eylül 1985 C u m a sabahı tedavi edildiği Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde yaşama gözlerini yumdu. Büyük insan, değerli müzik üstadı, öğretmeni, Ruhi Su´nun cenazesi, kendisini seven binlerce hayranının omuzları üzerinde taşınarak toprağa verilmişti. Ruhi Su´nun türkülerinden korkanlar, onu öldükten sonra bile rahat bırakmayarak, cenazesine katılanlardan 160 kadarını da "Ruhiler Ölmez!" sloganını attıkları için gözaltına almışlardı.
Değerli sanatçı, ´Korobaşı´ yaşam umudunu bir an bile yitirmeden, inandığı doğrultudan zerre kadar taviz vermeden mücadelesini sürdürdü. Gerici, tutucu Evren-Özal yönetimi, yakalandığı hastalıktan kurtulabilmesi için Avrupa´ya tedaviye gelmesi gerekirken, ozana pasaport vermeyerek, onun vakitsiz ölümünü hazırladılar.
Büyük ozan Nazım Hikmet boşuna, "Onlar türkülerimizden korku- yorlar" dememiş. Tarih bu çirkin örneği hiç bir zaman yadsımayacaktır.
Ölümünden kısa süre önce sanatçının yurtdışına çıkabilmesi için FAC´de çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Bunlardan birisi, içlerinde Heinrich Böll, Günter Grass, Ingeborg Drewitz, Siegfried Lenz ve Günter Walraf´ın da bulunduğu 10´u aşkın yazar, profesör ve bilim adamının imzalarını içeren bir çağrının Türkiye´ye gönderilmiş olmasıdır. Fakat Türkiye hükümeti her türlü ısrarlara kulaklarını tıkamıştır. Bu ısrarlı girişimler sonucu ölümünden ancak iki ay önce pasaport verilmiştir. Ne var ki, iş işten geçtiği için, pasaport kullanılmasına olanak kalmamıştır.
Ruhi Su, 1912´de yoksul bir ailenin oğlu olarak Van´da doğmuştur. İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başlamıştır. Daha sonra devam ettiği Müzik Öğretmen Okulu´nu 1935-1936 öğretim yılında bitirmiştir. 1942´de girdiği Ankara Devlet Konservatuarının Opera bölümünü başarıyla sonuçlandıran ozan, 1952´ye dek burada çalışmıştır. Bunu kendisi şöyle anlatıyor:
"...1952´de bazı politik nedenlerle operadan ayrılmak zorunda kaldım. Sonra kendimi büsbütün halk türkülerine verdim. Çocukluğumdan beri, müzik çalışmalarım sırasında hep halk türküleri söylerdim..." Böyle diyor değerli müzik üstadımız. Gerçekte "Ruhi Su, Nazım Hikmet´in yazın dalında tuttuğu yerin, müzik alanındaki seçkin temsilcisidir. O, müzik sanatının ulaştığı çağdaş gelişmeleri derinliğine bilen, türkülerin gizine varmış, bunları toplumcu-gerçekçi sanatın ilkeleri ışığında birleştirerek insanca yoğurabilme ustalığına erişmiş önde gelen sanatçılarımızdan biridir. Kapısı, sofrası, bilgisi, yüreği, insan olan herkese açıktır. Yalnızca iyi dinlense bile, ilerici müzikçilerimiz için bir öğretmendir Ruhi Su." Çünkü o, ezgilerini söylediği halktan hiç bir zaman kopmamıştır. Her defasında halkın dili, sesi, kulağı olmuş, istem ve özlemlerini türkülerinde dile getirmiştir. Çok sevilen bir eserinde bakın ne diyor sanatçı:
"Bu nasıl İstanbul zindan içinde
Kayboluverdi gecem gündüzüm
Bu nasıl İstanbul zindan içinde
Bavo bave...
Yattığımız yerde güller bitecek
Gün ışıyıp gelir sabret, bu bizim
Yattığımız yerde güller bitecek
Bavo bave..."
Ruhi Su´nun yaşamı baştan sona türküydü. Onun seslendirdiği her tümce, her şiir, sazından dökülen her nâme, bir yerlere ulaşmada gecikmezdi. Büyük ozan adeta türküleriyle bütünleşir gibiydi. Onun döneminde ve ondan sonra gelen birçok saz ve halk türküleri sanatçısı, ozanlar, onun ekolünde çalıp söylemek için az çaba harcamadılar.
Ruhi Su´nun Yunuslardan, Pir Sultan Abdallardan, halk kültürünün öteki kaynaklarından esinlenerek açtığı yolda, türkülerimiz yeni bir kişilik, yeni soluk, yeni bir yorum kazanmıştır. Onun türküler üzerine çalışmaları ve ürünleri, geçmiş kültür değerlerinin hangilerine ve nasıl sahip çıkılacağını, bunların halka yeniden nasıl sunulacağını, bunlara insanlığın kurtuluşu savaşımında nasıl bir işlev verileceğini sezdirir. Bunun yanı sıra bu verimler, halk kültüründen yararlanmak isteyen bestecinin, bir senar- yocunun, bir tiyatrocunun bu alanda nasıl çalışması gerektiğini, savaşımcı bir içerikle, duygu-bilinç içinde gösterilir. Onun plakları, söz, müzik, ritim, ezgi, biçim-öz, duygu, düşünce örgüsü yönünden de bir besteci titiz- liğiyle hazırlanmış bütünsel, özgün çalışmalardır... Yaşamı boyunca daima olaylara iyimser açıdan bakan sanatçının bu yanı, onun şiirlerine de yansıyordu. Şöyle ki:
"Hangi taşı kaldırsam
anam babam
hangi dala uzansam
hısım akrabam
ne güzel bir dünya bu
iyi ki geldim
süt dolu bir torbayla
şöylece çıkageldim
döndürüp yüzümü baktımsa
kısmet kapıyı çaldı
kör pınara su geldi
ben şakıyıp durdukça öyle
gülün kokusu geldi
bebesi olmayana
bunalıp da kalmışa
acılarla yüklü
dargın yüreklere
yetiştim geldim
iyi ki geldim."
"...Sözleri olan şiirleri tercih ediyorum." diyor Ruhi Su. "En önemlisi Nazım Hikmet neyi seviyorsa onu anlatıyor değil mi? Onun dünyaya bir bakış açısı var. O açıdan, ağaca da bakıyor, insana da. Ortak olan şey söz güzelliği, fikir güzelliği, şiir gücü. Anlatmak istedikleri şeyi güzel, güçlü anlatabilmek." diyor.
Ruhi Su çağının adamıydı. O nedenle çağdaş insanın yanında yerini aldı. Baskıyı, sömürüyü, yoksulluğu, kavgayı en güzel türkülerle nakış nakış işledi. O, bir yerde şu seslenişle tarih gerçeklerine de ışık tutuyordu:
"Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Ooof gençliğim eyvah!..."
diyerek, emperyalistlere karşı direnişi anlatıyordu. ***huriyet kurul- duktan sonra yaşadıkları, Ruhi Su´nun dizelerinde şöyle dile geliyor:
"Yaralarım tuz içinde kanıyor
Uyku basmış elâ gözler sönüyor
Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor
Bir yanım deryada çalkanır şimdi."
O, uzun tutukluluk yıllarında mutluluklardan çok acılar içinde yaşadığı çocukluk kenti Adana´ya sürgün gönderildiğinde dağlarla söyleşir:
"Hasan Dağı Hasan Dağı
Eğil eğil bir bak
Sıkıyor zincir bileği
Jandarma da din iman yok"
Türkiye´de ***huriyetten bu yana demokrasi daima kesintiye uğramıştır. Egemen güçler, halk yığınlarının ekmek ve özgürlük uğruna mücadelelerini kimi dönemlerde daha ağır baskı ve terörle kanlı bir şekilde bastırmayı denemiştir. 1960´lı yıllarda, öğrenci gençliğin ilk kurbanını verdiği dönemde de bu böyle olmuştur. Ruhi Su, bu acı gerçekleri de hiç bir tehdide aldırış etmeden, sesiyle ve sazıyla yığınlara haykırmasını bilmiştir:
"Bir sabah uykusunda
Polisi saldırttılar
Demircioğlu Vedat´ı
Coplarla öldürdüler
"Bu pazar kanlı pazar
Dert yazar derman yazar
Bu meydan kanlı meydan
Ok fırladı çıktı yaydan."
Sanatçı, 12 Mart darbesinde de sessiz kalmaz. O, sanatçı sorum- luluğu, aydın sorumluluğuyla sesini yükseltir. Onun dizeleri düşmanı can evinden vurur. Yığınlar ozanın türküleriyle bir kere daha bütünleşir:
"Düşman saçma sapan lâflar eder
Duyar can kulağım
Görür can gözüm
Üzerime köpeğini salar
Isırır köpek ayağımı
Çok acılar çekerim çok acılar
Köpek değilim ısıramam onu
Isırırım dudağımı
Ne yapıp yapmalı, ulaşmalı dostlara
Geride kalmaya kendime yediremem."
Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi´ne adı ´Kanlı 1 Mayıs´ diye geçen 1977 yılını da, bu değerli insan, yüreğinin en sancılı yerine mızrabıyla kazıyarak yazar. Artık türküleri alanlarda İşçi Sınıfımızın haykırışlarına, kavga seslerine karışır. Umut çiçekleri gibi genç gönüllerde açar:
"Bin dokuz yüz yetmiş yedi
unutulmaz yılın adı
1 Mayıs Bayramı idi
sorarlar bir gün sorarlar
Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar."
diye haykırır. Ve yükselen titreşimler güçlü bir senfoniye dönüşür yüreklerde... Ruhi Su sanatın evrensel diline türküleriyle ulaşmasını bilmiştir. Ancak o her zaman daha iyisine, daha güzeline erişmek için durmaksızın sanatçı titizliğiyle çalışmıştır. Ozan, söyleşilerinde bunu şöyle dile getirirdi:
"...Aslında sanatçı kişiliğimi türkülerle yaptım. Türküleri çok seviyordum. Ayrıca türküler kendi müzik dilimde. Kendi dilimi konuşuyordum türkülerle birlikte. Gelecekte bizim de amacımız olan, türkülerin otantik çizgisini bozmadan, evrensel müzik içinde kendi sesimizle yerleşmeyi amaçlıyor, öyle bir sesi de arıyordum. Gördüğüm eğitimi bozmadan söylemeye çalışıyordum."
Bir Fransız müzik yapımcısı Ruhi Su için şöyle diyor: "Onun dilini bilmem, ama müziği beni oldukça etkiliyor." İşte evrensellikte budur zaten. Bir gün bizim müziğimiz de hiç kuşkusuz Ruhi Su´nun çizdiği çizgide Avrupa müziğinin içinde hâk ettiği yerini alacaktır.
Ozan, Avrupa´nın çeşitli ülkelerinde, Federal Almanya´da çalışan ve sayıları milyonları bulan Türkiyeli işçileri de unutmamıştır. Diğerleri gibi şaşı, önyargılı bakmadan onları türküleştirmesini bilmiştir. Ve o, bu insanlar için en güzel deyişlerini, en akıcı, istem ve özlemleriyle dile getirmiştir:
"Ay doğar bedir bedir
Yel eser ılgıt ılgıt
Sırıtır sıram sıram el kapıları
El kapıları da kölelik kapıları..."
Aydın kıyımı Ruhi Su´dan bu yana hâlâ süregelmektedir. Sivas olayları ve yakılan 37 can, tarihin bir başka kara sayfasını oluşturmaktadır. Ne ki, "Türküleri yakan halklar, kitapları -ozanları- yakan, türküleri yasaklayan yöneticilerden daha güçlüdürler. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Halk ve bilim düşmanları her zaman tarihin karanlıklarına gömüldüler. Her zaman lânetle anılıyorlar. Ama halkların ve bilimin ilerleyişini durdura- madılar. Bilimin ışığında gide gide aya vardık. Analarımız, bacılarımız kız mı, oğlan mı doğuracak saptayabiliyoruz. Tüp içinde insan yaratır olduk. Böyle bir çağda türkülerin yasaklanması, türküleri yaratanların cezalan- dırılması niye? Anlamak güç! Ama anladığımız; silâh tutan eller, bağlama tutan ellere hiç bir zaman su dökemeyecektir." Güçlü olan türkülerdir çünkü.
Ruhi Su bugün 65-70 yaşını aşmış kuşağın verdiği onurlu kavgayı yaşamıyla en açık bir biçimde temsil eden kişilerden biriydi. Yıllar, on yıllar boyu karanlıkla, antidemokratik baskılarla boğuşup ayakta kalmayı, üretmeyi başaran bir kişi olduğu için hem kendisi, hem de cenaze töreni saldırıya uğramıştır. Aradan yıllar da geçse, bunu unutmak mümkün değildir.
Kendisini de yitirdiğimiz Aziz Nesin, Ruhi Su´nun mezarı başında yaptığı konuşmada: "...Sesi güzel, işi güzel, kendi güzel, içi güzel bir insanı yitirdik. Kendisinden geriye dünyamızda durmadan su gibi akacak güzellikler kaldı. Şeyh Galip´in Nefi için söylediği (Eyvah ki, bir çorak vadide akıp gitmişsin) dizesindeki gibi, Ruhi Su da çorak yönetimlerin çölünde akıp gitti. Ama gönüllerimizde yerini alarak. Bütün bir Türk halkının, hepimizin sesi olduğu için dünyanın da sesi olmuştur. Türk halkının başı sağ olsun, Hepimizin başı sağ olsun, dünyanın başı sağ olsun." demiştir. Ruhi Su, Türkiye için bir değerdi, Türkiye halklarının kültürü için bir değerdi. Ancak, Ruhi Su, dünya durdukça türküleriyle yaşayacaktır, türkülerimizde yaşayacaktır...
Kaynaklar:
-Milliyet Sanat Dergisi, 1/10/85 Y. Dizi: 129
-"Sabahın Sahibi var" Türkiye Postası, 12/7/85
-Ruhi Su, "Ezgili Yürek Adam Yayınları - İstanbul, 1985
-Türkiye Aydınlarıyla Dayanışma, Haber Bülteni, Sayı: 1
-H.Erdem: "Yattığımız Yerde Güller Bitecek"
Türkiye Postası, 4/10/85
-Özdemir Başargan: Allıturnam / Sayı: 24 /Aralık/89
Ruhi Su´nun 1978´de Batı Avrupa ülkelerinde verdiği bir dize konserleri oldu ve Hollanda'ya da geldi.
http://www.anafilya.org/go.php?go=7d1a04006008c