Arapgir’in üzümü
Esirgemem sözümü
Çalı çırpı kırarken
Sakınırım gözümü
Yol, Havut gediğinden
Buğdayından,hediğinden
Söylemeye hacet yok ki
Güzeldir o dediğinden
Arapgir’in kebabı
Tandırında erbabı
Çarşıda dolaşırken
Iras geldi Turabı
Uzundur kavakları
Yemyeşil yaprakları
Karşıdan görünüyor
Hükümet konakları
İki isot alacaksın
Ve fırına vereceksin
Çarşı ekmeğine koyup
Fotoğraf çektireceksin
Ekin meydanının yanına
Git Tahsin’in hanına
Ne güzel yakışmıştır
Hanına, hamamına
Arapgir çarşı başı
Başkadır toprağı taşı
Kara nohut, mercimek
Var mı diye sorar esnafı
Berberinde tıraş ol
Çabuk ol uzaktır yol
O kadar yoruldum ki
Ne ayak tutar, ne de kol
Arapgir çarşısında
Gezerim karşısında
Kuşbakışı bakarsan
Dağların arasında
Bakraçlarda yoğurdu
Bana doktoru sordu
Oraya yetişmeden
Çarşı başında doğurdu
İsotlar çuvallarda
Turşuları küplerde
İnsanları dost canlısı
Elleri hep ceplerde
Gazete bay Mehmet’te
Askerler var nöbette
Mahpushane uzakta
Nöbetçiler tetikte
Balıkları kozluktan
Armudundan Bozuktan
Çarşıya erkenden çık
Gezemezsin sıcaktan
Zemzem gibi suları
Işıl ışıl köyleri
İnsanları çalışkandır
Çatlak çatlak elleri
Suları neverin suyu gibi
Dutları piriş bal gibi
Eskilerden eser yok
Avrupa şehri gibi
Otelinde yatmalısın
Kebabından tatmalısın
Karpuzları çatlatan
Gözelere gitmelisin
Arapgir’in nüfusu
Gün güne çoğalacak
Gurbetteki dostlar
Arapkir’e dolacak
Arapgir’imizin yüzü
Elbet bir gün gülecek
Giden Artinler, Miranlar
Bir gün geri gelecek
İnsanı insan gibi
Yoktur orada serseri
Mahpushanesi boştur
Kimse girmez içeri
Festivale giderken
Sabahleyin kalk erken
Mazlumu da çağır gelsin
Arapgir’e giderken
15.07.2005
Mazlum Zengin
mazlum