Türküler
Sevdalara atılan adım
Sevgiliye yazılan ucu yanık mektup
Adım-adım aşka, doluya, şerbete
Ayrılığa, gurbetliğe, hasrete
Sadece aşkların, sevgilerin geçtiği köprü
Sevgiliye verilen bir mendilde,
Bir köşesine işlenmiş ismin baş harfleri
Anaların ak memesindeki ak sütsün
Sana, size nasıl ihanet ederim, nasıl?
Türküler
Çoban kavalındaki ses
Tarladaki ırgatın teri, nefesi
Yollarda doğuran anaların sancısı
Kınalı kuzunun çıngırak sesi
Dağlardaki nergis, papatya ve üçgül
Rüzgâr ıslıklarında doğan melodi
Sazdaki perde, mızrap, döş ve tekne
Sen benden, bizden bir parçasın
Sana, nasıl kıyarım ben, nasıl?
Türküler
Özgürlüklerin ilk adımı
Sen kavgamdaki ilk kıvılcım
Karalara, karanlıklara güneş
Bayrağım, toprağım, vatanım, namusum
Sarıkamış’taki donan yüreklerde itaat
Çanakkale’de gümbür-gümbür top sesi
Kocatepe’de eldeki dürbünsün
Sen şairi vatanından sürgünsün
Seni, sizi nasıl yakarım ben, nasıl?
Türküler
Diyarbekir zindanlarında direnç
Voltadaki bir esaretin gün sayması
Cezaevi avlusundaki serçe yüreği
İşkencelerdeki kale kapısı
Baharındaki bir çiçeğin darağacı direği
Güneşe doğru uçan güvercin yüreği
Umudun bittiği yerdeki canyeleği
Sen yafta, ferman, kırılan kalemin cevherisin
Sana, size nasıl kem gözle bakarım, nasıl?
Türküler
Anaların gözyaşlarında, dillerindeysen
Geri dönüşü olmayan, namluyu sıyıran kurşun gibi
Dökülmüşsen ozanın kaleminden ak kağıtlara
Gelmişsen bir bebek saflığında ve paklığında
Gülmüşsen yeri-göğü inletircesine
Solmuşsan güneşin altın sofrasında
Ölmüşsen namus aklığında
Korkma sen, korkma, sağlamdır temelin
Seni, sizi nasıl yerlere atarım, nasıl?
15 07 2008 saat 03: 45
Mazlum Zengin
Sevdiklerinize gönderin
Yazdırın
